Sizinle “hayatım ve ruhuma ait özgürlüğüm” için 3 hafta dua ettiğim bir dönemin sonunda tanıştım. Daha önce duruşuna, mantığına güvendiğim bir yakınım bir kez sizden bahsetmişti ama Kökcanlandırmak Sunumlarına gelebilmekle ilgili bir program yapmamıştık. Size, çalışmalarınızın boyutlarını incelemeden, hakkınızda hiçbirşey bilmeden, tamamen enerjimi kabettiğim bir dönemde “ben gidiyorum” deyip geldim. Geldiğimde, benim ettiğim duayı tamamlayan cümlelerinizi buldum. İsteğim duyulmuş, bununla ilgili yetkili merciye gönderilmiş gibiydim. Sanki yaşadığım birkaç haftanın devamı gibiydi. O gün orada yaşadıklarımı çok önemsedim ve vakit ayırıp sizi anlamak için zaman ayırmam gerektiğini düşündüm. Tanıştığım durum ile ilgili hazırlanmalıydım. Olmayan vaktimle ilgili bahanelerimi ortadan kaldırmalıydım. Aradan hep aklımda olduğunuz iki ay geçti. Bir pazar sabahı kahvaltıdan kalkar kalkmaz asistanınız Didem Hanım’dan adres isterken buldum kendimi.
Saymıyorum eksilmesin diye ama yaklaşık 7 sunumdur katılımcı olarak sizlerleyim. İlk günden beri hep adını koyabildiğim ya da koyamadığım bazı farkındalıklar içindeyim. Her seferinde daha cesur sorguladım kendimi. Bazen ne olduğunu anlayamadığım bir sakinlik, ağır gelen bazı hesaplaşmalar, ertelenen iç savaşlar, yenile yenile kazanılan minik minik ama ileride bütünü oluşturacak bakış açıları ve sorgular…
Her sunum gününden sonra kendimde yeni bir şeyi farkediyorum. İlk sunuma geldiğim gün akışın içinde buldum kendimi. Birilerinin, bazı varlık ya da durumların çaresizlikleri, hastalıkları, buhranları, uğradıkları haksız durumları, esaretlerini hissettim… Sonra gördüm, “Anlatılmaz yaşanır”ı ve ne olduğunu… Tam bilemedim, kavrayamadım ama yaşadım. Günümün sonunda, hiç başımı çevirip bakmadığım ama düzenin içinde var olan bir dünya ile karşılaştım. İnsan olarak varlığımın, aklımın, gücümün hepsini kullanamıyor olmam sebebi ile hakim olamadığım, mantığıma yerşeltiremediğim durumları zaten reddedemezdim. Kaldı ki, sunumda yaşadığım birkaç saati ben yaşamıştım, ben görüp, ben deneyimlemiştim. Reddi yoktu. Sadece oturması gereken taşlar vardı.
Kitabınızda insanı fiziksel, ruhsal, mental ve astral bir varlık olarak belirtmişsiniz. Fiziksel, biraz ruhsal, azıcık mental, kör-topal astral bilgilere sahip bir insan olarak kendimi hiç de dengede bulmadım.
Diğer boyut canlılar, ölüler, bilinç harici ve zaten bilmediğimiz güçlerin yaşamımızdaki etkilerini, yaşamımın farkına varamadığım bir yönü olmaları sebebi ile farketmek, özgürlüğüme borcum…
Sunumlarda bazen kendimden ve hayatımdan parçalar buluyorum. İşte o zamanlarda yaşadıklarıma, kendime uzaktan bakıp kendi benzer durumum ile ilgili yorum yapıyor ya da kendimle yüzleşiyorum.
Bir sunumda günlerce etkisinden çıkamadığım bir katliyamı deneyimledim. Günlerce insanın insana yaşatabildiklerini sorguladım. Annesine küs olarak yaşamını yitirmiş bir bebeği yaşadım bir diğerinde. Ölünce bile bitmeyen bir sevgi ihtiyacı vardı sitemlerinde. Işık bile olmak istemedi yaşama dair bildiği tek şeyi, anne sevgisini o an yanında hissederken. Bir bebeğin sevgi ihtiyacıydım o an. Ah çocuklar.. Bazen kendimi kandırdığımla, farkında olmadan yaptığım kötülüklerle, bazen unuttuğumu sandıklarımla yüzleştim, bazen ne olmadığımı, bazen ne olduğumu gördüm. Bir de gücüm diye bildiğim tuzaklarım var. Onlarla da sunumlarda daha fazla, hakkını vere vere yüzleşiyorum.
Yazımın sebebi; dünkü sunumdan sonra içimdeki kötülügü hissettim. Çok korktum. Bu kötülüğe ben müsade etmişim. Yaşamımda hep farkında olmadan, tamamen büyümenin getirdiği farkındalıklarla, kötü şeyler yapmamak için küçük, basit ve çocuk kalmaya çalıştım. Uzak durdum büyük büyük durumlardan. Çocukluğum, yaşam olarak zor, varlık olarak güzeldi. Büyüdükçe kadın da olmam gerekirdi. Eee zordu 🙂
Dünkü kısa sohbetlerde geçen iki konuyu sorguladım. Birinde uykuda yapılan astral seyahatlerden bahsedildi. Biliyorum ki, bilgisizce bunu yaşamak çok riskli. Birkaç defa ne olduğunu bilmeden yaşamış olduğumu düşündüm, yine de emin değilim ama evet yaşadıysam bunun bendeki şu anki sonuçları ne idi?.. Bu konular yaşamda üzerinde durmamaya çalıştığım konular oldu hep. Biliçsiz ve farkında olmamama kızdım. Bu biiiir… Diğerinde, uyuşturucunun şuur kaybının varlık alanımızdan başka alanlara nasıl kapı açtığından bahsettiniz. Bu bilgi benim için çok önemli idi. Büyümemeyi, çocuk kalmaya çalışmayı, yani bilincimi kullanmamayı seçmek de benzer şekilde belki de kötü bir alana masum yollarla hizmet etmeye sebep olabiliyor.
Düşünüyorum da, “farkında olsaydım, yapmazdım” dedigim şeyler buluyorum hayatımda. Yapmışım ve reddedip unutmuşum ama unutmayıp aklımda tutsaydım, hep bir sonrakini, bir sonrakini üstüne koyarak yapmaya devam ederdim. Bilerek ayağıma zincir olmasın diye unuttum hepsini. Babamın nasihatı gibi kadranı sıfırlayıp, unuttum ve yeniden başladim hep. Bu tövbe demekti benim için ama yanlız yaşamanın verdigi korkularla, çocuk ve Allah’ın (Sistem’in) muhafazasında kalmaya çalıştım. Tek amacım buydu, fakat kötülük, haklı, masum sebepler bula bula benimle firsatını buldukça yaşamaya çalıştı. Büyümememe ve farkında olmamama kızdım. Bu ikiiii…
Ben bu kötülüğü biliyordum ama böyle de bilmezdim; ki sistemi bizden hızlı çalışıyor. Bu durumda algılarımızı sandığımızdan biraz daha açık tutmalıyız. İnsanız, hata yapar, arada şeytana uyarız ama farketmemeyi seçmek, olumsuz durumlara fırsat yaratmaktan başka birşey değil… Ben büyüyüp farketmemeyi seçmiştim…
Bilenle bilmeyen, bilinenle bilinmeyen bir olmaz.
Kullanmadığın şey senin olmaz..
Rumuz: Seda