İki durumla karşı karşıyayız!
1- Cinsel ilişki sırasında enerji alış-verişi… Nasıl?
2- İlişkilerde insanların tuhaflığı… Neden?
Sadece topu erkeklere atmayı tercih etmediğim için “insanlar” diye yazdım ama kadınların “biz mükemmel davranıyoruz, erkekler tuhaf” dediğini duyar gibiyim çünkü kendi aramızda gıybet denizine girerken erkekleri diplerde süründürüyoruz😄.. Sağlıksız bir davranış alışkanlığı biliyorum ama davranışın dibi kurusun diyerek konuya devam edelim😄
Kadın olduğumuz için zaten mükemmeliz(!) ama davranış bazında hatalarımız olabilir. Bunu kabul ederek durumu objektif değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Kadın, sistem gereği enerjiyi kabul ederek içine alan, erkek ise enerjisini kadına teslim ederek verendir yani kadın kendisini vermez. Yumurtanın spermi içine alması gibi dişil olan eril olanı içine alır. Eril olan da kendini teslim eder. Bu nedenle bir erkeğin “ ben kadını aldım” demesi sistem açısından yanlış bir bakış açısı yaratır.
Bilmelisiniz ki, sisteme aykırı yapılan her davranış sorun oluşturur.
Kadın, erkekten aldığı enerjiyi işler, kendi potansiyeliyle birleştirir ve ortaya çıkarttığı ürünü de hem kendisi kullanır hem de erkeğe geri verir yani ürünü erkeğiyle paylaşır.
Bu durumda kadının işleyebileceği potansiyele sahip olabilmesi için erkeğe ihtiyacı vardır.
Bu işleyişi, erkeğin kadınına erzak getirmesine, erzağı alan kadının bunu değerlendirip yemek pişirmesine ve pişen yemeği birlikte yiyerek hem beslenmelerine hem de sağlıklı kalmalarına benzetebiliriz.
Bir kadın, dikkatini ve enerjisini yaratıcı olmaktan çok, erzağı erkekten almayarak kendisinin oluşturmasına verirse, o zaman dişil enerjisini köreltmiş, eril enerjisini güçlendirmiş olur. Bu da kadını, cinsel kimliğini doğasına uygun, doğru kullanmadığından mutsuz eder. Mutsuz olan kadın da, etrafındaki herkesin özellikle erkeklerin canına okuyarak onları mutsuz eder.
Eril enerjiye uygun işlerde çalışan kadınların yaşamlarında dişiliklerini geliştirecek özel alanlar oluşturmaları “dengelenmeleri” açısından önemlidir.
Kadın, erkekten aldığı bu potansiyeli işlerken dişiliğin doğasında olan yaratıcılığını, şifacılığını geliştirir; böylelikle kadının dişil yönü gelişir ve olgunlaşır.
Erkeğin de, bu Dünya düzeninde beslenebilmesi, gelişebilmesi için kadının yaratıcı, iyileştirici, güzelleştirici gücüne ihtiyacı vardır. Bu güçle erkeğin eril yönü büyür, olgunlaşır ve gelişir.
Eğer bir erkek de dişil enerjiyi besleyen bir işte çalışıyorsa eril yönünü güçlendirerek kendisini dengelemelidir. Aksi durumda erkek de doğasını yaşayamadığı için güçsüz ve de mutsuz olur. Gelişen dişil yönünden hoşlanmadığı için bunun yansıması olan yaşamındaki kadınlardan da hoşlanmaz ve onları cezalandırarak kendisini cezalandırabilir yani erkek de etrafındaki kadınların canına okur.
Cinsel birliktelik, enerjinin erkekten kadına aktığı, erkeğin potansiyelini kadına teslim ettiği, kadının da erkeğin enerjisine bağ attığı, onu işlediği çok önemli bir alış-veriş alanıdır.
Danışanımın kızına dediği gibi, bu alış-verişte kişi ruhundan bir parçayı vermiş veya çok yabancı, baş edemeyeceği bir parçayı içine almış olabilir.
Burada “baş edebilmek” kadın için önemli bir noktadır çünkü kadın sağlıklı olabilmek için, erkekten aldığı enerjiyi, bedeninden geçirerek işlemek ve fazlasını dışarıya atmak zorundadır. Bu nedenle erkekten kaldırabileceği kadar enerjiyi almak durumundadır.
Genç bir kızın, yaş olarak çok büyük ve de cinsel deneyim olarak gelişmiş bir erkekle sağlıklı ilişki kuramamasının, cinsel deneyimini olumlu hissedememesinin nedenlerinden biri de budur. Genç kızın dişiliğinin, olgun bir erkeğin enerjisini işleyebilecek yeterlilikte olmamasıdır.
İlla genç olması da gerekmemektedir. Bizlerin altkimlikleri, yani cinsel kimliğimiz işledikçe, tecrübeyle olgunlaşır. Cinsel deneyimi az olan bir kadının da, erkeğin enerjisini kaldırabilmesi, onu işleyebilmesi kolay değildir.
Ayrıca, cinsel enerji aktarımı sırasında, erkeğin enerji alanındaki negatif duygu durumları ve negatif enerjileri, kadına geçebilmektedir. Bu da kadını tehlikeli bir duruma sokabilir. Çok fazla ilişki değişikliği, kadının enerji alanına “kaldırabileceğinden fazla negatif enerji” almasına neden olduğu için, bir kadının ilişkiden ilişkiye koşmaması, enerji alanını temiz ve dengeli tutabilmesi açısından önemlidir.
Kadının enerji alanı, bilinçsiz cinsel deneyimlerle, fazla enerji aldığından dolayı ağırlaşır ve kadın, yaşama akacak gücünü bu ağırlığın altında ezmiş olur veya bu ağırlıkla erilleşerek fazla sinirli ve kavgacı olur.
Ayrıca kadın tüm bu yaratıcılığı ve şifacılığı yani erkekten aldığı potansiyeli işlemeyi kalbiyle yapar. Kadının beraber olduğu erkeğe güvenerek onu kalbine alması, enerjiyi işleyebilmesi açısından önemlidir. Bir yemeğin lezzetli olabilmesi için kadının onu sevgiyle pişirmesi gibi…
Erkek ise, kadına verdiği enerjiyi geri alamadığı için enerji kaybına uğrar. Bu da erkeği hem kadının karşısında hem de yaşama yönelik güçsüzleştirir. Güçsüzleşen erkek de bir süre sonra kadından uzaklaşmaya başlar.
Bu nedenle bir erkeğin de herhangi bir kadınla öylesine ilişkilere girmesi, gücünü kaybetmesi açısından sağlıksızdır. Beraber olduğu kadının onun enerjisini kaldırabileceği ve enerjisini işleyerek ona geri döndürebileceği konusunda yani ona güvenip sevdiği ve de olgun olduğu noktasında dikkatli olmalıdır. Eğer kadın bunu kaldırabilecek olgunlukta değilse, erkeği gönlüne almadıysa, kadınına gereken desteği ve zamanı vermelidir.
Bu açıdan bakıldığında dişilliği olgunlaşmamış bir kadının, erilliği gelişmiş bir erkekle cinsel deneyimi sorun oluşturabilir. Halbuki erilliği gelişmemiş bir erkeğin dişilliği gelişmiş bir kadınla cinsel alış-verişi geliştirici olmaktadır. Bundan dolayı tecrübesiz bir erkek olgun bir kadının ellerinde güçlenirken, tecrübesiz bir kadın da olgun bir erkekle yaşadığı tecrübelerden cinsellikten soğuyabilmektedir yani dişil yönünü kilitleyip mutsuzluk kuyusunda kendisini bulabilir.
Çok fazla tek gecelik ilişkiler yaşamayı erkeklik olarak gören, erkek gibi özgür cinsellik yaşayarak kendisini güçlü hissettiğini sanan kadınların olduğu bir toplumdayız ama bu toplumsal düzenin bizi mutlu etmediği aşikar olduğu için her şeyi yeniden değerlendirmeliyiz.
Eril- dişil prensiplere göre öylesine, sadece dokunmatik yaşanan cinsellik ne kadını ne de erkeği güçlendirmemektedir. Erkeğin enerjisini tükettiği yani eksik kıldığı için güçsüzleştirmekte, kadını ise atamadığı fazla enerji yüklediği için nefessiz bırakmaktadır.
Bir de bu işin büyücü, büyü ve varlıklar penceresinden manzarası var… Doğrusu hiç iç açıcı bir manzara da değil…Ama bu manzaradan hepimiz bakmaktayız, sadece cahilliğin körlüğünden neye baktığımızı bilmemekteyiz…
Bilmememiz, olmadığı anlamına gelmemektedir.
Rüzgar da gözle görünmez ama etkilerinden hareketini ve varlığını hissettirir… Bunun gibi insanların ilişkilerinde yaşadıklarından ve mutsuzluklarından diğer etkilerin hareketlerini görebiliriz…
Bu konuyu da daha sonra işleyeceğim…
Dünyamızın cennetimiz olması dileğimle,
Sevgiler, Vildan Çolak