Varsın Allah’ın bildiğini kuldan saklasınlar. Bir gün gelir mazlumların hikâyesi de anlatılır. Belki yıllar belki yüzyıllar sonrasında birileri de benim hikâyemi anlatır. Birileri işitir ve öğrenirler hakikati ve o gün mazlumun hakkı mazluma teslim edilmiş olur.
Bu sözler Muhteşem yüzyıl dizisinde Şehzade Mustafa’nın Sultan Süleyman’a, katlinden sonra okuması için yazdığı mektubun içinden dizelerdir. Mazlum olanın hakkının teslim edilmesinin ve sırların açığa çıkmasının önemi konusunda bana ilham oldu, Kökcanlandırmak Sunumlarının ışığında yazmak istedim.
Kökcanlandırmak Sunumlarının içeriği çoğunlukla negatif enerjiler ve amacı da bu negatif enerjileri temizlemek olsa dahi, sunumu açtığımızda alana kendiliğinden enerjiye yüklenerek çıkan kişiler sayesinde sırlar, katliamlar gibi konuları da içine almaktadır. Ayrıca kişiye etki eden kişinin soyundan veya başka soydan öldürülmüş, hakkı yenmiş, atılıp itilmiş kişilerin olup olmadığı da sunumlarda ortaya çıkar ve rahatlatılır.
Rahatlatılmak zorundadır çünkü tümüyle hem atalarımızın hem de atalarımızın sıkıntı verdikleri kişilerin canlarının ağırlığını hayatımızda yaşamaktayız. Yaşadığımız olayların arkasında genetiğin etkisi çok büyüktür.
Bir türlü miras hakkını alamayan, kardeşleriyle bu nedenle birbirine giren bir danışanımın sunumunu açtığımızda alanında, atalarının birilerini katlettiğini, ailecek çoluk çocuk can aldıklarını gördük. Özürler dileyerek ve haklarını ödeyerek katledilenlerin canlarını rahatlatabildik.
Mal-mülk nedeniyle öldürülen birçok kişinin canları, sunumlarda kendisini dile getirip ellerinden alınanların geri verilmesini istediler. Ancak öldüren soyun temsilcisi tarafından samimi olarak özürler dilenip haklar geri verildiğinde kişilerin canları huzura ermekte ve rahatlayıp ışığa gidebilmektedirler.
Işığa gittiklerini söylüyorum çünkü kişiler rahatlamaya başladığında enerji alanlarına ışığın geldiğini görüyorum. Ayrıca ölen kişiyi temsil edenlerin hepsi olmasa da, çoğunluğu ışığı algılamaktadırlar ve temsil ettikleri ölen kişinin ışığa gittiğini onlar da deneyimlemektedirler.
Işığa gitmek canın rahatlaması, huzura ermesidir. Aksi durumdaki canlar, takıldıkları konuda sıkıntı duymakta ve bu duydukları sıkıntıyı da yaşayanlara akıtmaktadırlar. Veballer de oluşmaktadır. Bu nedenle herhangi bir şekilde, ne olursa olsun helalleşmek önemlidir.
Mal-mülk yanında cinsel saldırı sonucunda öldürülenlere de defalarca şahit olduk. Tecavüze uğrayıp konuşmaması için öldürülmüş kişilerin genellikle mezarları olmaz. Öldürenler de sırdır.
Bir kadın, erkek kardeşiyle ilgili sunum açtırmıştı. Sunumda birçok şeyin yanında kişinin ataları tarafından tecavüze uğrayıp öldürülmüş bir anne ve onun çocuğu, ayrıca tecavüz edilip öldürülmüş ve mezarı olmayan bir oğlan çocuğu çıktı. Bu ölülerin ağırlığı kişinin içine etki ediyordu ve sıkıntı vererek acı çekmesini sağlıyorlardı. Kadınla konuştuğumda soylarında bildikleri böyle olaylar olmadığını ama erkek kardeşinin çok huzursuz olduğunu, herkesle kavga ettiğini söyledi. Fakat bir gerçek var, genellikle bu tür kötü olaylar ya ortaya çıkmaz, sır olur ya da ortaya çıksa bile gelecek nesillere fazla taşınmaz.
Sunumlar bize öldüren kişilerin ve ölen kişilerin isimlerini, nerde öldürüldüklerinin bilgilerini vermeyebilir ama kişilerin bir şekilde dile gelmesini, durumlarını ifade etmesini, sırların ortaya çıkmasını ve de rahatlatılmasını sağlayabilmektedir.
Savaş döneminde dahi veya resmi bir görevle, aldığı emir nedeniyle kişi herhangi bir insan öldürüldüğünde, öldürenlerin “vebal” içine girdiğini ve öldürülenlerin hakları geri iade edilene yani “yaşam hakkına” karşılık bir bedel ödenene kadar bu vebalin öldürenden ve öldürenin soyundan çıktığını da sunumlarda defalarca gördük. Bildiğiniz gibi “herkesin kendine göre haklı olduğu ve hak görerek her türlü kötülüğü yapma özgürlüğünü bulduğu” bir bilinç seviyesinde yaşasak bile, ruhsal düzen ve bu düzenin işlediği “Sistemin Yasaları” bizim bilinç seviyemizden farklıdır ve bizleri “ailecek” bu yasalar kapsamında değerlendirir; sorumlu tutar.
Sistem hiçbir zaman mazlumun hakkını mazluma teslim etmeden dengelenmiyor. Ezilmiş, hakkı elinden alınmış kişiler, en önemlisi hangi nedenden dolayı olursa olsun öldürülen kişiler “yaşam haklarının bedelleri ödenmeden” rahatlayamıyorlar. Sır olanlar ortaya çıkmadan, olaylar yerli yerini bulmadan o olayların etkileri durulmuyor.
Şehzade Mustafa’nın olayı bir dizinin mizanseni görünse bile tarihte yaşanmış, kayıtlara geçmiş bir gerçekliktir. Ancak yüzyıllar sonra, birileri bir dizinin yapılmasına vesile olmakta, tekrardan olay değerlendirilmekte ve yerini bulmaktadır. Şehzade Mustafa onurlandırılmaktadır. O dönemde insanlar tarafından oluşturulmuş enerji demek ki o kadar büyük ve yoğunmuş ki, bir çok insanı televizyonun başına çekebildi ve de etkileyebildi.Hatta Bursadan biri ortaya çıkarak “bu enerjinin etkisiyle” Sultan Süleyman’ın cezalandırılması amacıyla mahkemeye başvurdu. Bu kişiye, akıl dışı gelen bu durumu aslında yaptıran “morfogenetik alanda o dönemde oluşmuş olan yoğun duygusal enerjileri içeren şablonlardır”. O dönemde insanların yoğun duyguları çerçevesinde oluşmuş olan şablonlar zaman zaman kendini ortaya çıkartsa bile, görülüyor ki ancak bu dönemde kendini rahatlıkla ortaya koyup kendini gerçekleştirmektedir.
Morfogenetik alandaki şablonlar daima, gelecekte “kendisini ortaya çıkartacak olayların oluşmasını” sağlar. İnsan zihinlerini etkiler ve insana kendisinin bile şaşıracağı şeyleri yaptırır.
Toplumsal veya bireysel olarak bizlerin huzuru morfogenetik alanımızın ne kadar temiz olduğuyla doğru orantılıdır. Atalarımızın rahatlamasının önemli olmasının yanında, atalarımızın sıkıntı verdiği, haklarını yediği kişilerin de rahatlamasının önemli olduğunu bir daha hatırlatayım.
Tabi ki bizlerin de hak yemememiz gerekir.
Bana göre Dünya sırların ortadan kalkacağı, herkesin haklarının verileceği bir geleceğe doğru gitmektedir.
Hepimizin “atalarının” ve “atalarının sıkıntı verdiği kişilerin” rahatlaması, daha huzurlu bir geleceğe akmamız ve Dünyamızın cennetimiz olması dileğimle…
Sevgi ve Saygılarımla,
Vildan Çolak