Herhangi bir taşı düşünelim…Bu taşı “gördüğümüz/dokunduğumuz/
Bildiğiniz gibi, derinleştikçe değişen dünyalara ve yasalara hangi maddeye bakarsak bakalım ulaşırız… Bu durum sadece maddeyle de sınırlı değildir; matematik, psikoloji gibi alanlarda da derinleştikçe “bilinmezlik okyanusuna” açılmış oluruz…
Bu “bilinmezlik okyanusunun” dalgalarıyla boğuşurken, hem bilen hem de bilmeyen şifalarına aynı anda yapışırken, sonsuz okyanusun içinde belli belirsiz olan, yani “olmayan” varlığımızın her an silinebileceğini ve okyanusa karışacağının hissiyle yaşarken, egonun şişmesinin mümkün olmadığını çok iyi biliyorum…
Kökcanlandırmak Sunumunu uygulamaya başladığımdan beri o kadar fazla “bilinmezlik” içinde olup, üstelik her an yeni düzenlerin, yeni yapıların olduğu ve de olacağı bir yolda ilerlerken, egomun bana verebileceği keyif ve rahatlığı, bilmeden biliyormuş olmayı, başkalarının üstünden dünyaya bakmayı hissedemez oldum… Şişmek bir yana, egomun çok fazla bastırıldığını hissediyorum…
Şimdi çok iyi biliyorum ki, henüz bilinmeyen bir yolda olup yürüyen ve karşısına neyin çıkacağını bilmeden, ham bir cahil olarak adım atarken egoyla konuşulmuyor… Böyle zamanlarda insanın yanına ego yaklaşmıyor, kaçıyor…Çünkü bilinmezlik okyanusunda yüzerken, o okyanusta bizi yüzdüren egomuz değildir…Doğal olarak fazla kullanılmayan ego da küçülmeye mahkum oluyor…Ancak, yolda durup, geldiğin tarafa bakıp, bildiklerini bir daha gezerken ego devreye giriyor ve biraz keyif veriyor insana…Çünkü ego, bilinen alanda hüküm sürmeyi seviyor…Ama bu yol öyle tuhaf ki, bildiklerine bile bakarken, içimizin bir tarafı, yani bizi yola çıkartan kimliğimiz daima “hadi buralarda oyalanma, her an ilerden bir şeyler çıkabilir, bir durum olabilir, keşfetmeye, yürümeye devaaammm” diye bizi dürtmektedir…Yani bildiğimiz alanda bile biraz kalıp keyif yapmak, biraz insanlara üstten bakmak “doğal olarak”, yani yolun kuralı olarak, mümkün olmamaktadır…
Egonun herhangi bir alanda uzmanlaştıkça söndüğünü, ama yok olmadığını çok iyi öğrendim:)…Eğer, egonuzla baş etmek istiyorsanız, oturduğunuz yerde sadece düşüncelerinizle, doğrudan onun üstüne giderek, onunla baş edemeyeceğinizi biliyorum… Ancak ilgilendiğiniz, yani yüreğinizin sizi çıkartacağı bir alanda yola çıkın ve o yolu yürüyün…O yolun bilinmeyenleriyle uğraşın, sizi korkutan öcülerini akıl mızrağınızla yenin/devirin, yürek ışığınızla yeni keşiflerde bulunun ve durmadan yüreğinizin sizi götürdüğü yolda ilerleyin…Egonun anında sizin yanınızdan sıvıştığını o zaman görürsünüz…
Derinleşmeyi bazı kişiler, bir konu üzerinde “bilinen”, yani daha önce o yolda mücadelelerini verip keşifler yapan ve bunu insanlarla paylaşan kişilerin bilinen denizlerinde yüzmek olarak sanabilirler… Kısaca, derinleşmeyi bazı kişiler bilinen bilgileri hafızaya alıp tekrarlamak diye algılayabilirler… Bana göre, bilineni papağan gibi tekrarlamak ( gerçi bu da büyük bir yetenek gerektirir) egoyu şişiren bir yoldur. Çünkü başkalarının mücadeleleri, keşiflerine ortak olunmuştur… Ayrıca, en önemli nokta “bilinmezlik okyanusunda” değil, “bilinen denizlerde” yüzülmektedir…Bilinen denizlerde daima “ego” güçlü bir durumda kendisini ortaya koyar…
Bu nedenle herhangi bir konuda derinleşirken kafamızda sorular var ise, yani “bilinmezlik okyanusunun dalgalarıyla boğuşurken”, önce tefekküre dalıp sorularımızın cevaplarını ortaya çıkartalım. Yani dalgalarla boğuşup, derinlerdeki inciler için dalalım… Sonrasında ise, “diğer insanlar neler bulup ortaya çıkartmış” diye araştıralım… Bulduklarımız onlarla aynı olabilir ama emek harcayarak bulduğumuzdan bize ait olur… Kolaylıkla alıp kendimize mal etmediğimiz için de egomuzun şişmesini engeller… Çünkü, sonsuz bir okyanusun içinde olduğumuzu deneyimlemiş oluruz, o bilgiyi edinirken…
Egonun yok edilmesine karşıyım… Madde dünyasında işimize yaramaktadır… Basit bir mantık da kuruyorum: Yaradan gereksiz olan bir durumu Sistemin içinde yaratmazdı. Egomuzun da Sisteme hizmet eden önemli bir yeri/görevi vardır… Bilinen denizlere ego hakim olduğu için, egonun yok olması yeni şeyler keşfeden insanların diğer insanlara öğrendiklerini aktarmasını engellerdi… Egonun varlığının değil, gereksiz yere şişmesinin sorun oluşturduğu düşüncesindeyim… Çünkü bizi yolumuzda ilerlerken geriye çekmekte, engellemektedir… Aynı yerde kalmamızı sağlamaktadır… Bildiğiniz gibi, gemilerin yeri limanlar değil, açık denizlerdir… Ancak yüklerini boşaltacakları ve yeni yük alacakları dönemde limanlara yanaşırlar…
Hepimizin egolarımızı dengelememiz, yerinde kullanmamız, bilinmezlik denizinde usta birer yolcu olma yeteneğini kazanmamız dileğimle…
Sevgiler:)
Kökcanlandırmak Atölyesi
Vildan Çolak