Anne-babaların, çocuk bakıcılarının DİKKATİNE!
“Beni bokumla seeevvvv!.. Bokumu bana geri veriiinnnn!”
Matematik öğretmeniyim; pedagoji okudum ama çocuk için “bokunun” bu derece değerli olduğunu bilmiyordum; hiç duymamıştım!
Ta ki Kökcanlandırmak Sunumlarında enerjiye girip kendimi “sunumu açılan kişinin çocukluk travmasının” içinde bulana kadar…
Aylar önce uzaktan bir danışanımın sunumunu açtığımda kendimi iki-üç yaşlarında çok kırgın, çoookk kızgın bir çocuk olarak hissettim. Bu benim danışanımın çocukluk travmasına girdiğim anlamına gelmektedir. “Bu çocuğun derdi ne, hangi nedenden dolayı çocukluk travmasını yaşadı” diye düşünürken birden bire hissettim ve başladım ağlamaya; ağlarken de bir yandan “beni bokumla seeevvv!” diye feryat ediyordum. Böyle bir şey hissetmek, daha doğrusu çocuğun tüm hislerini yoğun bir şekilde yaşamak, benim açımdan çok şaşırtıcı bir deneyim oldu. Anneyi alana çıkardığımda, bokumun sevilmesini istememin yanında annenin sağlığıyla ilgili endişeler duyduğumu da hissettim.
Sunumun ertesi günü danışanımla konuştuğumda, “annesinin iki yaşındayken hastaneye yattığını, kendisinin yengesiyle kaldığını ve her gün altına inadına işediğini ama bokunu yaptığını hatırlamadığını, yapmış olabileceğini” söyledi.
İlk, “çocuklar açısından bokun değerli olduğunu ve çok ciddi bir travmaya neden olabileceğini” bu sununda hissederek/yaşayarak anladım.İkincisini ise dün deneyimledim…
Bir danışanıma çok ağır üç sunum yapmıştık. Dördüncü sunumda enerjinin ne durumda olduğunu ve o ağır enerjilerin hala alanında olup olmadığını merak ediyordum. Sunumu açtığımda kendimi çocukluk travması içinde buldum ve travmanın nedenini anlamaya çabalarken, birden bire ağlamaya ve “bokumu bana geri veriiinnn!” diye feryat etmeye başladım. O kadar içten, o kadar kırgın hisler içindeydim ki, sanki “çok değerli bir parçam elimden alınmış” gibiydi.
Hemen danışanımın çocuk halini hissettiğim için bokunu temsilen kucağıma bir şey alıp ona sarıldım, sahiplendim ama bu sefer ağlamam değişti ve başımı çevirip dikkatimi odada ki birine vererek “beni bokumla sev; bokum için bana kızma” diye ağlamaya devam ettim. O kişiye çok kırgındım. Yanıma sevgiyle geldi, bir şeyler söyledi, ama söylediği hiçbir sözü “hissettiğim çocuk” duymadı, sadece “sen çok güzel bok yapıyorsun” dediğinde ağlaması kesildi ve dinlemeye başladı. Demek ki “bokunun güzel olması çocuk için önemli” diyerek devam ettik bokunu övmeye… Büyümüş halini de işin içine katarak “biz sık sık güzel boklar yapıyoruz, devamlı da yapacağız” diyerek çocuğun biraz daha rahatlamasını sağladık; ancak ondan sonra mutlu bir hal ile dikleşti ve ileriye, yaşama bakmaya başladı…
Ben danışanımın sunumunda ne beklerken neyle karşılaştım!.. Zaten sunumlar beni hep şaşırtıyor… Bu da bir bakıma hoşuma gidiyor, çünkü sunumların enerjisinin benim düşüncemden etkilenmediğine böylelikle defalarca şahit oluyorum ve kendime ispatlıyorum…
Sunumun sahibi de bu durumunu izledi ve bize ” ancak üç sene öncesine kadar (63 yaşında) on günde bir tuvalete çıkabildiğini” söyledi. O zaman “bokumu bana geri verin!” feryadının nasıl bir sonuç doğurabileceğini anlamış oldum. Fakat henüz, üç yıl önce ne oldu da tuvalete çıkma alışkanlığı değişti bilmiyorum. Hâlbuki çocukluk travması bilinçaltında capcanlı duruyordu…
O çocukların duygularını çok yoğun hissettim; o kadar içten, o kadar duygulu, o kadar bağlı ve kendi değerleriyle boklarını o kadar birleştirmiş durumdaydılar ki, bir çocuğun duygularının bu derece incinmemesi gerektiğini düşünüyorum…
Henüz bu konuda bir travmam olup olmadığına bakacak bir çalışma yapamadım kendime ama en kısa zamanda keşfetmeyi düşünüyorum.
Bildiğiniz gibi Kökcanlandırmak Sunumlarının ana kapsam alanında çocukluk travmaları bulunmamaktadır. Kökcanlandırmak Sunumunda, negatif enerjileri alandan temizlemekteyim. Özellikle, benim gibi “çocukların boklarının değerli olduğunu bilmeyen” anne-babalar veya çocuklara bakan diğer kişiler bilmiyordur diye bu konuyu yazmak istedim.
Lütfen çocuklarınızın boklarına laf etmeyin, kötülemeyin, altlarına yaptıklarında da kızmayın… Çocuk aklı bunu doğrudan doğruya kendi varlığına yönelik algılıyor ve dışlanmış, istenmeyen olarak hissediyor… Bokunu yakınında isterse de bırakın verin, bir süre bokuna sahip çıksın…
Bu arada, çok “bok” kelimesinin geçtiği bir yazı oldu ve bazı kişiler bunu saygısızca bulabilirler. Normalde ağzıma aldığım bir kelime değildir ve normalde argo kullanan bir kişi de değilimdir. Fakat “bok” kelimesini bizlerin kirlettiğini, aslında “çocuk dünyasında” en değerli kelimelerden biri olduğunu anlamış bulunduğumdan, ben de bu kelimeye yüklediğim anlamı değiştirdim ve yazımda üstü kapalı ifade ile kullanmak yerine doğrudan kullanmayı tercih ettim…
Hepimizin çocuklarımızı boklarıyla birlikte sevmemiz dileğimle…
Sevgiler..:)
Kökcanlandırmak Atölyesi
Vildan Çolak